21 Nisan 2012 Cumartesi

MASALLAR

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ




Kırmızı Başlıklı Kız

Bir zamanlar küçük bir kız varmış. Annesi ona çok güzel bir kırmızı başlık yapmış.
Böylece küçük kızın adı ,Kırmızı Başlıklı Kız olmuş.
Bir gün annesi,’Büyük annen hasta, yaptığım bu keki ona götürür müsün?’demiş.
Kırmızı Başlıklı Kız keki almış ve yola koyulmuş.
Annesi arkasından‘’Sakın ormanda yabancılarla konuşma’’ diye seslenmiş
Kırmızı Başlıklı Kız,‘’Tamam anne ,yabancılarla konuşmam! Biliyorum!’demiş.
Kırmızı Başlıklı Kız, şarkı söyleyerek ,çiçek toplayarak yoluna devam etmiş.
Fakat arkasında kocaman bir kurt onu izliyormuş.. Az sonra kurt, Kırmızı Başlıklı Kızın yoluna çıkmış ve ona’’Güzel kız nereye gidiyorsun ?’’ diye sormuş.
‘’Büyükanneme gidiyorum .Hasta yatıyor.’’ diye cevap vermiş, Kırmızı Başlıklı Kız.
Sonra annesinin sözlerini hatırlamış. ‘’Yabancılarla konuşmamam lâzım’’
demiş ,yoluna devam etmiş.
Kurt‘’Güle ,güle !’’demiş,Kırmızı Başlıklı Kıza.Ve arkasından koşa ,koşa Büyükannenin evine gelmiş.Büyükanne yatakta hasta yatıyormuş.
Kurt öyle açmış ki, Büyükanne’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş.
’Hımmm, ne güzelmiş!’demiş. Sonra Büyükanne’nin geceliğini giymiş, onun başlığını ve gözlüğünü takmış,yatağa yatmış
Kırmızı Başlıklı Kız Büyükannesinin evine gelmiş.’’Merhaba Büyükanne! Ben geldim, Kırmızı Başlıklı Kız!’’‘’İçeri gir ,içeri gir.Bugün çok güzel görünüyorsun’’ demiş
Kurt.
‘’Nasılsın Büyükanne?,Sana güzel pastalar getirdim’’ demiş Kırmızı Başlıklı Kız.
‘’Çok teşekkürler ,bugün çok daha iyiyim.Bu pastalarda ne kadar güzel böyle!’’ demiş kurt.
Kırmızı Başlıklı Kız, Büyükannesini biraz tuhaf bulmuş.
‘’Büyükanne, neden kulakların çok büyük?‘’Seni daha iyi duyabilmek için.’’
‘’Büyükanne, neden gözlerin çok büyük?’’‘’Seni daha iyi görebilmek için.’
‘’Büyükanne ,kolların neden çok büyük?’’‘’Seni daha iyi kucaklayabilmek için!’’
‘’Ama Büyükanne neden dişlerin çok sivri?’’‘’Seni daha iyi yiyebilmek için.’’
demiş kurt ve kızın üstüne atlamış..
Kırmızı Başlıklı Kız korkuyla kaçmış.‘’İmdat! İmdat! Yardım edin’’ diye bağırmış.
Ormanda dolaşan bir oduncu , Kırmızı Başlıklı Kızın sesini duymuş,hemen yardımına
koşmuş .Baltasıyla kurdu öldürmüş. Büyükanneyi kurdun karnından çıkarmış.
Kırmızı Başlıklı Kız hemen Büyükannesine sarılıp,’’nasılsın Büyükanneciğim’’demiş.
Büyükanne çok halsiz olmasına rağmen,’’İyiyim’’ diye cevap vermiş. Kırmızı Başlıklı Kız,
oduncuya çok teşekkür etmiş, getirdiği pastalardan, oduncuya ve Büyükannesine ikram etmiş.





Kara Tren
Kara Tren


Evvel zaman içinde bir orman varmış. Bu ormanın kenarından tren yolu geçermiş. Her gün bir tren kasabadan kente giderken bu ormanın yamacından geçermiş. Ormandaki hayvanlar treni çok severlermiş. Tren ormanın kenarına gelince düdüğünü öttürür haber verirmiş: Düüüüüütt!.. O zaman hayvanlar ormanın kenarına koşarlarmış. Tavşanlar, sincaplar kulaklarını sallayarak onu selamlarmış. Çiçekler bile başlarını sallar, kuşlar onunla yarışırlarmış. Trende keyifli keyifli çuf, çuf çuf çuf eder, puf puf puf diye dumanını çıkararak geçer gidermiş.
Bir gün kara karga, “Aman bıktım bu trenin sesinden” diye gecirmis icinden. Kargaların kendi sesleri çirkin olduğu için olacak, trenin sesini, güzel düdüğünü sevmemiş bizim kara karga. Sonra da gidip trene şöyle demiş: “Biz senin sesini sevmiyoruz öttürüp durma.”Tren bu işe çok üzülmüş. “Beni seviyorlar sanıyordum” demiş. Ertesi günü ormanın kenarına varınca her zamanki gibi düdük çalacakmış, ama karganın söyledikleri aklına gelince `düt` demiş kesmiş düdüğü. Sonra da kimse duymasın diye çok, ama çok yavaş geçmiş gitmiş: Çuf, çuf, çuf, puuuuff… dumandan anlamış ormandakiler trenin geçtiğini hemen koşmuşlar ama yetişememişler. Tren o kadar yavaş gitmiş ki kente geç gelmiş. Makinistler merak etmişler. Acaba bir arıza mı var diye. Oysa tren yavaş gittiği için gecikmiş.Ertesi gün tren ormanın kenarına gelince düdüğünü hiç çalmamış. Sonra da “düdük çalmadan, ormandakileri görmeden ne diye gideyim, hiç gitmem” demiş. Orada durmuş kalmış. Kentte beklemişler. Tren gelmemiş. Makinistler “Dünden belli oluyordu, arıza yaptı herhalde” demişler. Yeni bir lokomotif çıkarmışlar ve treni kasabaya geri çekmişler. Ertesi gün trene bakmaya karar vermişler.Bu sırada ormandakiler toplanıp aralarında konuşmuşlar. Treni özledik ne yapsak, diye düşünmüşler. Kuşlar ağlamışlar. Bize darıldı diye üzülüyorlarmış. Kara karga olanları görünce yaptığı yanlışı anlamış. “Sanırım siz seviyordunuz. Oysa ben ötmemesini söyledim. Ama üzülmeyin gider kendim anlatırım.” demiş ve ormanda herkes seni çok seviyor ve sen geçmediğin için üzülüyorlar.Kara tren bunu duyunca çok sevinmiş. “Yarın geleceğim git söyle” demiş.Ertesi gün makinistler gelmişler. Trende hiçbir arıza bulamamışlar. Çok şaşırmışlar. Yağlanması gerektiğini düşünmüşler. Treni bir güzel yağlamışlar. Sonra da yola çıkarmışlar. Tren koşa koşa ormana gelmiş. Gelince de uzun bir düdük çalmış. Düüüüüüüüüü…üüüüüü…..üüüüüüüt. Sincaplar, tavşanlar, kuşlar koşmuşlar trene, trende gene çuf çuf çuf, diye keyifle giderken puf puf puf, diye dumanını taa göklere salmış. O gün kente tam vaktinde varmış ve bir daha hiç bozulmamış.

Obur Kaplumbağa
Obur Kaplumbağa
 Bir varmış, bir yokmuş,
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
Allah’ın yarattıkları buğday tanesinden çokmuş.
Kimi kavak gibi uzun, kimi kabak gibi tombulmuş, Kimi yürürken tıs tıs eder, kimi kuş gibi uçarmış.
Yeşil mi yeşil, güzel mi güzel bir orman içinde iki arkadaş kaplumbağa yaşarmış. Birinin adı Meyşa diğerininki ise Tişni imiş. Meyşa ile Tişni çok iyi arkadaşmış.
Meyşa hareketli, yardımsever, çalışkan, dost canlısı bir kaplumbağaymış. Tişni ise tembel, dünyayı umursamayan, herkesten uzak durmayı seven bir kaplumbağaymış. Tek ar­kadaşı Meyşa imiş. Meyşa ve Tişni her akşam aynı ağacın altında buluşurlarmış.
Meyşa her gün sabah uzun uzun yürür, yolda gördüğü hayvan­larla tanışır, arkadaş olurmuş. Tisni’ninse her gün yaptığı tek şey bol bol yemek yemek ve uyumakmış.
Meyşa, Tişni’ge devamlı olarak;
— Haydi, Tişni sen de biraz gez, hareket et, çok şişmanla­dın, dermiş. Tişni ise;
— Biz kaplumbağalar zaten yavaş hayvanlarız; bizim ha­reketimizden ne olacak, diyerek yatarmış. Sürekli yemek ye­diğinden çok obur bir kaplumbağa olup çıkmış. Bulduğu her otu yiyormuş. Meyşa ona;
— Her otu yeme zehirlenirsin, dermiş ama o bildiğinden hiç şaşmaz, kimsenin sözüne kulak asmazmış.
Bir gün Meyşa, Tişni’yi ormanda gezmeye ikna etmiş. Bir­kaç adım gidince Tişni “Yoruldum!” diye şikâyet etmiş.
Dinlenmek için bir yerde durmuşlar. Sürekli boğazını düşünen Tişni, yiyecek bulmak için etrafa bakmaya başlamış. Daha önce görmediği kırmızı meyveli bir sarmaşık görmüş. Yemek için meyvelere doğru ilerlemiş. Meyşa;
_ Hayır, Tişni onları yememeliyiz. Ne olduğunu bilmiyo-
ruz, zararlı olabilirler, demiş.
_ Baksana kırmızı kırmızı meyveler. Ne kadar da güzel
Görünüyor, gel sen de ye, demiş Tişni,
Meyşa yememesi için çok yalvardıysa da Tişni’yi vazge-
çiremernis. Tişni hem yiyor hem de Meyşa’yı;
— Gel gel, sen de ye çok lezzetli, diye çağırıyormuş.
Tişni tıka basa yedikten sonra uyumaya gitmiş. Daha yeni uykuya dalmış ki dayanılmaz bir karın ağrısiyla uyanmış.
Meyşa, arkadaşının yanına koşmuş; ama elinden gelen hiçbir şey yokmuş. Tişni karın ağrısıyla kıvranıyormuş. Meyşa ne yapacağını şaşırmış. Aklına arkadaşı geyiği çağırmak gel­miş. Geyik hastalıklardan anlarmış. Koşa koşa geyiğin yanı­na gitmiş. Tişni’nin başına gelenleri ona anlatmış. Geyik şifalı otlardan bir ilaç hazırlamış. Tişni’ye bunu içirmiş.
Tişni o günden sonra bir daha asla bilmediği yiyecekleri yememiş. Meyşa ile birlikte her gün ormanda uzun yürüyüş­ler yapmış. Meyşa artık onun çok yemesine de engel oluyor­muş. Tişni şişmanlıktan kurtulmuş, sağlıklı bir kaplumbağa ol­muş. İki arkadaş ormanda uzun yıllar yaşamışlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder