3 Mayıs 2012 Perşembe

ÇOCUK ŞARKILARI

ALİ BABA'NIN ÇİFTLİĞİ


Ali Baba’nın bir çiftliği var
Çiftliğinde kuzuları var
Me me diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba’nın

Ali Baba’nın bir çiftliği var
Çiftliğinde inekleri var
Mö mö diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba’nın

Ali Baba’nın bir çiftliği var
Çiftliğinde tavukları var
Gıt gıt gıdak gıt gıt gıdak diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba’nın

Ali Baba’nın bir çiftliği var
Çiftliğinde arıları var
Vız vız diye uçuşur
Çiftliğinde Ali Baba’nın

Ali Baba'nın bir çiftliği var
Çiftliğinde kedileri var
"Miyav miyav" diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba'nın

Ali Baba'nın bir çiftliği var
Çiftliğinde köpekleri var
"Havv hav" diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba'nın

Ali Baba'nın bir çiftliği var
Çiftliğinde kuşları da var
"Cikkk cikkk " diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba'nın

Ali Baba'nın bir çiftliği var
Çiftliğinde ördekleri var
"Vak vak vak vak" diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba'nın

Ali Baba'nın bir çiftliği var
Çiftliğinde keçileri var
"Beeee beee" diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba'nın

Ali Baba'nın bir çiftliği var
Çiftliğinde eşekleri var
"Aiiiiiiiii, aiiiiiiiii" diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba'nın

Ali Baba'nın bir çiftliği var
Çiftliğinde horozları var
"Üüürü üüüü, üüürü üüü " diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba'nın


MİNİ MİNİ BİR KUŞ DONMUŞTU

Mini mini bir kuş donmuştu
Pencereme konmuştu
Aldım onu içeriye
Cik cik cik ötsün diye
Pır pır ederken canlandı
Ellerim bak boş kaldı


 KÜÇÜK KURBAĞA

Küçük kurbağa, küçük kurbağa, kulağın nerede ?
Kulağım yok kulağım yok yüzerim derede
Ku vak vak vak ku vak vak vak kuvak kuvak kuvak(x2)
Küçük kurbağa, küçük kurbağa, kuyruğun nerede ?
Kuyruğum yok kuyruğum yok yüzerim derede
Ku vak vak vak ku vak vak vak kuvak kuvak kuvak(x2)
Küçük kurbağa, küçük kurbağa, yelkenin nerede ?
Yelkenim yok yelkenim yok yüzerim derede
Ku vak vak vak ku vak vak vak kuvak kuvak kuvak(x2)
Küçük kurbağa, küçük kurbağa, gözlerin nerede ?
Gözlerim yok gözlerim yok yüzerim derede
Ku vak vak vak ku vak vak vak kuvak kuvak kuvak(x2)









21 Nisan 2012 Cumartesi

CAİLLOU'NUN HAYATI VE ÇİZGİ FİLMLERİ


 


Caillou, yani Türkçe okunuşu ile Kayu çizgi filmi, Christine L’Heureux isimli yazarın kitaplarından çizgi filmler serisine uyarlanmıştır. Kanada çıkışlı olan Caillou çizgi filminde 4 yaşında olan bir çocuğun çevresi ile yaşamını insanlarla olan ilişkisini anlatılıyor.

Kayu çizgi filminin orjinal dili Fransızcadır. Fransızcadan İngilizce, Almanca ve Türkçe gibi önemli dillere çevrilip pek çok ülkede yayınlanmaktadır.

 Caillou sözcüğün kelime anlamı ” çakıl taşı” dır. Bu kelime saçsız kafa yani kel anlamında kullanılır. Malumunuz üzere Kayu da kel bir çocuktur Caillou nun neden kel olduğu merak konusu olup yazarlarına sorulduğunda, kitapta bu kadar büyük olmaması yani bebek olması öne sürülmüştür haliyle bebeklerinde gür saçı olmaz diyor Caillou nun yapımcıları.

Amerika da yayılan Kayu Çizgi Dizisi’ nde Caillou nun lösemili olduğu anlaşılmaktadır. Bu lösemili haline rağmen hayat sevgisinden hiçbir şey yitirmeyen kahramanımız Kayu hayata dört elle sarılır belki de bu sebepledir ki özellikle çocuklarda bağımlılık yapar.

 CAİLLOU (KAYU) SİRKE KATILIYOR



"MUU" DİYEN KİM ?



PARKTAKİ OYUN



BÜYÜK TEKNE



KAPTAN CAİLLOU (KAYU)



CAİLLOU (KAYU)'NUN  DOKTOR KONTROLÜ 

MASALLAR

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ




Kırmızı Başlıklı Kız

Bir zamanlar küçük bir kız varmış. Annesi ona çok güzel bir kırmızı başlık yapmış.
Böylece küçük kızın adı ,Kırmızı Başlıklı Kız olmuş.
Bir gün annesi,’Büyük annen hasta, yaptığım bu keki ona götürür müsün?’demiş.
Kırmızı Başlıklı Kız keki almış ve yola koyulmuş.
Annesi arkasından‘’Sakın ormanda yabancılarla konuşma’’ diye seslenmiş
Kırmızı Başlıklı Kız,‘’Tamam anne ,yabancılarla konuşmam! Biliyorum!’demiş.
Kırmızı Başlıklı Kız, şarkı söyleyerek ,çiçek toplayarak yoluna devam etmiş.
Fakat arkasında kocaman bir kurt onu izliyormuş.. Az sonra kurt, Kırmızı Başlıklı Kızın yoluna çıkmış ve ona’’Güzel kız nereye gidiyorsun ?’’ diye sormuş.
‘’Büyükanneme gidiyorum .Hasta yatıyor.’’ diye cevap vermiş, Kırmızı Başlıklı Kız.
Sonra annesinin sözlerini hatırlamış. ‘’Yabancılarla konuşmamam lâzım’’
demiş ,yoluna devam etmiş.
Kurt‘’Güle ,güle !’’demiş,Kırmızı Başlıklı Kıza.Ve arkasından koşa ,koşa Büyükannenin evine gelmiş.Büyükanne yatakta hasta yatıyormuş.
Kurt öyle açmış ki, Büyükanne’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş.
’Hımmm, ne güzelmiş!’demiş. Sonra Büyükanne’nin geceliğini giymiş, onun başlığını ve gözlüğünü takmış,yatağa yatmış
Kırmızı Başlıklı Kız Büyükannesinin evine gelmiş.’’Merhaba Büyükanne! Ben geldim, Kırmızı Başlıklı Kız!’’‘’İçeri gir ,içeri gir.Bugün çok güzel görünüyorsun’’ demiş
Kurt.
‘’Nasılsın Büyükanne?,Sana güzel pastalar getirdim’’ demiş Kırmızı Başlıklı Kız.
‘’Çok teşekkürler ,bugün çok daha iyiyim.Bu pastalarda ne kadar güzel böyle!’’ demiş kurt.
Kırmızı Başlıklı Kız, Büyükannesini biraz tuhaf bulmuş.
‘’Büyükanne, neden kulakların çok büyük?‘’Seni daha iyi duyabilmek için.’’
‘’Büyükanne, neden gözlerin çok büyük?’’‘’Seni daha iyi görebilmek için.’
‘’Büyükanne ,kolların neden çok büyük?’’‘’Seni daha iyi kucaklayabilmek için!’’
‘’Ama Büyükanne neden dişlerin çok sivri?’’‘’Seni daha iyi yiyebilmek için.’’
demiş kurt ve kızın üstüne atlamış..
Kırmızı Başlıklı Kız korkuyla kaçmış.‘’İmdat! İmdat! Yardım edin’’ diye bağırmış.
Ormanda dolaşan bir oduncu , Kırmızı Başlıklı Kızın sesini duymuş,hemen yardımına
koşmuş .Baltasıyla kurdu öldürmüş. Büyükanneyi kurdun karnından çıkarmış.
Kırmızı Başlıklı Kız hemen Büyükannesine sarılıp,’’nasılsın Büyükanneciğim’’demiş.
Büyükanne çok halsiz olmasına rağmen,’’İyiyim’’ diye cevap vermiş. Kırmızı Başlıklı Kız,
oduncuya çok teşekkür etmiş, getirdiği pastalardan, oduncuya ve Büyükannesine ikram etmiş.





Kara Tren
Kara Tren


Evvel zaman içinde bir orman varmış. Bu ormanın kenarından tren yolu geçermiş. Her gün bir tren kasabadan kente giderken bu ormanın yamacından geçermiş. Ormandaki hayvanlar treni çok severlermiş. Tren ormanın kenarına gelince düdüğünü öttürür haber verirmiş: Düüüüüütt!.. O zaman hayvanlar ormanın kenarına koşarlarmış. Tavşanlar, sincaplar kulaklarını sallayarak onu selamlarmış. Çiçekler bile başlarını sallar, kuşlar onunla yarışırlarmış. Trende keyifli keyifli çuf, çuf çuf çuf eder, puf puf puf diye dumanını çıkararak geçer gidermiş.
Bir gün kara karga, “Aman bıktım bu trenin sesinden” diye gecirmis icinden. Kargaların kendi sesleri çirkin olduğu için olacak, trenin sesini, güzel düdüğünü sevmemiş bizim kara karga. Sonra da gidip trene şöyle demiş: “Biz senin sesini sevmiyoruz öttürüp durma.”Tren bu işe çok üzülmüş. “Beni seviyorlar sanıyordum” demiş. Ertesi günü ormanın kenarına varınca her zamanki gibi düdük çalacakmış, ama karganın söyledikleri aklına gelince `düt` demiş kesmiş düdüğü. Sonra da kimse duymasın diye çok, ama çok yavaş geçmiş gitmiş: Çuf, çuf, çuf, puuuuff… dumandan anlamış ormandakiler trenin geçtiğini hemen koşmuşlar ama yetişememişler. Tren o kadar yavaş gitmiş ki kente geç gelmiş. Makinistler merak etmişler. Acaba bir arıza mı var diye. Oysa tren yavaş gittiği için gecikmiş.Ertesi gün tren ormanın kenarına gelince düdüğünü hiç çalmamış. Sonra da “düdük çalmadan, ormandakileri görmeden ne diye gideyim, hiç gitmem” demiş. Orada durmuş kalmış. Kentte beklemişler. Tren gelmemiş. Makinistler “Dünden belli oluyordu, arıza yaptı herhalde” demişler. Yeni bir lokomotif çıkarmışlar ve treni kasabaya geri çekmişler. Ertesi gün trene bakmaya karar vermişler.Bu sırada ormandakiler toplanıp aralarında konuşmuşlar. Treni özledik ne yapsak, diye düşünmüşler. Kuşlar ağlamışlar. Bize darıldı diye üzülüyorlarmış. Kara karga olanları görünce yaptığı yanlışı anlamış. “Sanırım siz seviyordunuz. Oysa ben ötmemesini söyledim. Ama üzülmeyin gider kendim anlatırım.” demiş ve ormanda herkes seni çok seviyor ve sen geçmediğin için üzülüyorlar.Kara tren bunu duyunca çok sevinmiş. “Yarın geleceğim git söyle” demiş.Ertesi gün makinistler gelmişler. Trende hiçbir arıza bulamamışlar. Çok şaşırmışlar. Yağlanması gerektiğini düşünmüşler. Treni bir güzel yağlamışlar. Sonra da yola çıkarmışlar. Tren koşa koşa ormana gelmiş. Gelince de uzun bir düdük çalmış. Düüüüüüüüüü…üüüüüü…..üüüüüüüt. Sincaplar, tavşanlar, kuşlar koşmuşlar trene, trende gene çuf çuf çuf, diye keyifle giderken puf puf puf, diye dumanını taa göklere salmış. O gün kente tam vaktinde varmış ve bir daha hiç bozulmamış.

Obur Kaplumbağa
Obur Kaplumbağa
 Bir varmış, bir yokmuş,
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
Allah’ın yarattıkları buğday tanesinden çokmuş.
Kimi kavak gibi uzun, kimi kabak gibi tombulmuş, Kimi yürürken tıs tıs eder, kimi kuş gibi uçarmış.
Yeşil mi yeşil, güzel mi güzel bir orman içinde iki arkadaş kaplumbağa yaşarmış. Birinin adı Meyşa diğerininki ise Tişni imiş. Meyşa ile Tişni çok iyi arkadaşmış.
Meyşa hareketli, yardımsever, çalışkan, dost canlısı bir kaplumbağaymış. Tişni ise tembel, dünyayı umursamayan, herkesten uzak durmayı seven bir kaplumbağaymış. Tek ar­kadaşı Meyşa imiş. Meyşa ve Tişni her akşam aynı ağacın altında buluşurlarmış.
Meyşa her gün sabah uzun uzun yürür, yolda gördüğü hayvan­larla tanışır, arkadaş olurmuş. Tisni’ninse her gün yaptığı tek şey bol bol yemek yemek ve uyumakmış.
Meyşa, Tişni’ge devamlı olarak;
— Haydi, Tişni sen de biraz gez, hareket et, çok şişmanla­dın, dermiş. Tişni ise;
— Biz kaplumbağalar zaten yavaş hayvanlarız; bizim ha­reketimizden ne olacak, diyerek yatarmış. Sürekli yemek ye­diğinden çok obur bir kaplumbağa olup çıkmış. Bulduğu her otu yiyormuş. Meyşa ona;
— Her otu yeme zehirlenirsin, dermiş ama o bildiğinden hiç şaşmaz, kimsenin sözüne kulak asmazmış.
Bir gün Meyşa, Tişni’yi ormanda gezmeye ikna etmiş. Bir­kaç adım gidince Tişni “Yoruldum!” diye şikâyet etmiş.
Dinlenmek için bir yerde durmuşlar. Sürekli boğazını düşünen Tişni, yiyecek bulmak için etrafa bakmaya başlamış. Daha önce görmediği kırmızı meyveli bir sarmaşık görmüş. Yemek için meyvelere doğru ilerlemiş. Meyşa;
_ Hayır, Tişni onları yememeliyiz. Ne olduğunu bilmiyo-
ruz, zararlı olabilirler, demiş.
_ Baksana kırmızı kırmızı meyveler. Ne kadar da güzel
Görünüyor, gel sen de ye, demiş Tişni,
Meyşa yememesi için çok yalvardıysa da Tişni’yi vazge-
çiremernis. Tişni hem yiyor hem de Meyşa’yı;
— Gel gel, sen de ye çok lezzetli, diye çağırıyormuş.
Tişni tıka basa yedikten sonra uyumaya gitmiş. Daha yeni uykuya dalmış ki dayanılmaz bir karın ağrısiyla uyanmış.
Meyşa, arkadaşının yanına koşmuş; ama elinden gelen hiçbir şey yokmuş. Tişni karın ağrısıyla kıvranıyormuş. Meyşa ne yapacağını şaşırmış. Aklına arkadaşı geyiği çağırmak gel­miş. Geyik hastalıklardan anlarmış. Koşa koşa geyiğin yanı­na gitmiş. Tişni’nin başına gelenleri ona anlatmış. Geyik şifalı otlardan bir ilaç hazırlamış. Tişni’ye bunu içirmiş.
Tişni o günden sonra bir daha asla bilmediği yiyecekleri yememiş. Meyşa ile birlikte her gün ormanda uzun yürüyüş­ler yapmış. Meyşa artık onun çok yemesine de engel oluyor­muş. Tişni şişmanlıktan kurtulmuş, sağlıklı bir kaplumbağa ol­muş. İki arkadaş ormanda uzun yıllar yaşamışlar.

ÇOCUK ŞİİRLERİ


23 Nisan

23 nisan için, 
Bütün yurtta tören var ,
Okulunda toplanmış,
Bu nedenle çocuklar.
*****************************
Hepsi mutlu güvenli ,
Işıl ışıl bakışlar ,
Türk çocuğunda bugün ,
Büyük sevinç neşe var .

******************************
Yanlarına yaklaşıp ,
Dinleyelim onları,
Bugünden söz ediyor,

Çocuklar ayrı ayrı.



OKULUMUZ

Her yerden daha güzel,
Bizim için burası.
Okul sevgili okul,
Neşe bilgi yuvası.
****************************
Güzel kitaplar burada,
Bir çok arkadaş burada.
İnsan nasıl sevinmez,
Böyle yerde okurda.
****************************
Senin çatın altına,
Girmez kötü duygular.
Bilgi giren yerlerde,
Kalmaz artık kaygılar.
*****************************
Her yerden daha güzel,
Bizim için burası.
Okul sevgili okul, 
Neşe bilgi yuvası.



BENİM GÜZEL HAYVANLARIM
Benim tatlı Hayvanlarım;
Benim bir kedim var,
Dünyalardan tatlı,
Sabah akşam mırlar,
Arkadaştan anlayışlı.
******************************

Benim bir kuşum var,
Şarkı söyler, sabah akşam,
Severim onun sesini,
En güzel şarkılardan.
******************************

Benim bir tavşanım var,
Tüğleri beyaz beyaz,
Uzun uzun kulakları,
Küçücük ayakları.
******************************

Benim bir balığım var,
Yüzer kıvrıla kıvrıla,
Renkli renkli yüzgeçleri,
Ne hoş bir görünümü var.



HİKÂYELER

KIRMIZI BENEKLİ KELEBEK
Kirmizi Benekli Kelebek

Sıcak bir yaz günüydü. Oya kırlara çiçek toplamaya çıkmıştı.
Yorulunca bir ağaca yaslandı. Derken uyuyakaldı. Rüya görmeye başladı.
Rüyasında çok güzel rengarenk bir kelebek gördü. Kelebeğin kanatlarında yıldızlar parlıyordu. Kırmızı benekleri vardı. Durmadan dans ediyor ve şarkı söylüyordu.
Oya kelebeğin dansını hayranlıkla seyretti ve şarkılarını dinledi.
Uyandığında kırmızı benekli kelebek gitmişti.
Oya doğru eve gitti.
- Anne, kırmızı benekli kelebek nerde? diye sordu.
Annesi:
- Ne kelebeği? dedi.
Oya :
- Kırmızı benekli güzel kelebek , dedi. O dans edip bana şarkılar söyledi.
Oya’nın annesi güldü:
- Herhalde sen rüya gördün. Kırmızı benekli kelebek yalnız rüya kelebeğidir.
Oya onun kanatlarında parlayan yıldızları hatırladı ve :
- O kelebek gerçek olmalı, dedi. Onu bulmaya gideceğim.
Oya önce arkadaşlarına sordu.
- Kırmızı benekli kelebeği gördünüz mü?
Arkadaşları :
- Hayır, dediler. Öyle bir kelebek olamaz.
Fakat Oya kırmızı benekli kelebeği aramaya devam etti. Gide gide kartalın yuvasına vardı. Kartal tek başına duruyordu.
Oya bütün gün güzel kelebeği aradı durdu. Fakat ona bir türlü rastlamadı. Sonunda eve döndü. Çok yorulmuştu. Hemen uyudu. Rüyasında kırmızı benekli kelebeği yeniden gördü. Kelebek yine durmadan dans ediyor, şarkı söylüyordu.
Oya kelebeğe sordu:
- Hep seni aradım. Neredeydin? dedi.
Kelebek cevap vermedi. Dans etmeye devam etti..
Sabahleyin Oya olanları babasına anlattı:
- Bu kelebeğin gerçek olduğuna inanıyorum, dedi.
Babası ona:
- Bir rüya görmüş olacaksın. Çünkü kırmızı benekli kelebek olmaz, dedi.
Oya diretti:
- Yine de arayıp bulacağım.
Oya bütün gün yine kırmızı benekli kelebeği aradı. Ama bulamadı. Eve döndüğünde gece olmuştu. Gökyüzünde yıldızlar parlıyordu. Oya güzel kelebeğin kanatlarındaki yıldızları düşündü.
- Uyursam yine güzel kelebeği görebilirim, dedi.
Fakat o gece rüyasında güzel kelebeği görmedi. Dere kenarını ve yüzen ördekleri gördü.
Ertesi gün Oya dere kenarına yürüdü. Yüzen yeşil ördeklere baktı. Birden ördeklerin başında dans eden kırmızı benekli kelebeği gördü. Kelebek şarkı söylüyordu. Oya sevinçle bağırdı:
- Senin gerçek bir kelebek olduğunu biliyordum! Benimle dost ol; birlikte oynayalım, dedi.
Kelebek Oya’nın avucuna kondu. Oya onu eve götürüp annesine, sonra arkadaşlarına gösterdi.
Bir gün arkadaşı Afacan kelebeği avucuna aldı. Ona şarkı söyletti. Sonra birlikte dans ettiler.
Oya Afacan’a çok kızdı:
- Seninle oynamasına izin veremem. Çünkü o benim kelebeğim, dedi.
Afacan :
- Ne olur biraz benimle kalsın! diye rica etti.
Fakat Oya :
- Hayır, imkansız! diyerek kelebeği alıp gitti.
Oya dere boyunca yürüdü. Çok yorulunca kartalın yuvasına oturdu. Kartal yoktu. Oya kelebeğe :
- Haydi güzel kelebeğim. Şimdi benim için dans edip şarkı söyle, dedi.
Dedi ama kelebek yerinden bile kımıldamadı. Bütün gün çalının üstüne kondu durdu.
Oya kelebeği orada bırakıp eve koştu. Olanları annesine anlattı.
Annesi ona :
- Arkadaşlarınla oynamasına izin vermeliydin. Onun için kelebek sana küsmüştür, dedi.
Sonra devam etti:
- Sen kötü bir kızsın. Sevdiğin bir şeyi arkadaşlarınla paylaşmalısın.
Oya annesine hak verdi:
- Peki anneciğim. Bundan sonra iyi bir kız olacağım, dedi.
Doğru kartalın yuvasına koştu. Ama kelebek orada yoktu. Kartal onu yemiş olmalıydı.
Oya çok üzüldü. Yaptığı kötülükten de çok utandı. Kendi kendine iyi bir kız olmaya karar verdi.
Birkaç gün sonra Oya kırlara çiçek toplamaya çıktı. Sonra da bir ağacın altında uıuyakaldı. Rüyasında kırmızı benekli kelebeğini gördü. Çok sevindi.
- Geldiğin için teşekkür ederim. Git, arkadaşlarımla da oyna. Onlara dans edip şarkı söyle , dedi.
Kırmızı benekli kelebek Oya’nın dediklerini aynen yaptı.


***************************************************************************

GÜRÜLTÜCÜ ÇOCUK


Gürültücü çocuğu hiç kimse sevmezdi. Çünkü o kadar gürültü yapardı ki yer yerinden oynardı. Hele yürürken çıkardığı sesler dayanılacak gibi değildi. O sokağa çıktığı zaman herkes evine koşar, kapıyı pencereyi sıkı sıkı örterdi.
Bir gün annesi gürültücü çocuğu ekmek almaya gönderdi.
Gürültücü doğru fırına gidip bağırdı:
- Bir tane ekmek istiyorum!
Öyle bağırdı ki arabasında uyumakta olan minik bebek ağlamaya başladı. Bebeğin annesi gürültücüye dönerek “Ne düşüncesiz çocuksun ! Biraz yavaş konuşamaz mısın sen?” diye söylendi. Ama bizim gürültücü çocuk hiç akıllanmadı. Eve dönerken başladı gülmeye. Kahkahaları her yeri çınlatıyordu.
Pencereden genç bir hanım başını uzatıp gürültücüye seslendi:
- Neden bu kadar hızlı gülüyorsun? Çocuğum hasta ve başı çok ağrıyor. Sesin onu rahatsız etti. Haydi git buradan!
Gürültücü çocuk daha da çok gülmeye , gümbür gümbür sesler çıkarmaya başladı.
Artık ona bir ders vermenin zamanı gelmişti. Bütün mahalle halkı toplanıp konuştular.
Ertesi gün gürültücü çocuk ekmek almak için fırına girdi. Her zamanki gibi bağırmaya başladı :
- Bir tane ekmek istiyorum.
Ama fırıncı hiç oralı olmadı; duymamış gibi davrandı. Gürültücü çocuk daha da bağırdı:
- Bir tane ekmek istiyorum dedim!
Fırıncı yine ses çıkarmadı.
Gürültücü çocuk çaresiz fırından çıktı.
Yürürken “takır tukur”sesler çıkarıyor, ıslık çalıyordu.
Evin önünden geçerken biri pencereyi açtı ve gürültücü çocuğun başına bir kova soğuk su döktü. Gürültücü titremekten hiç ses çıkaramaz oldu.
Sonra doğruca evine gidip olanları düşündü. Çevresine ne kadar saygısızca davrandığını anladı.
O gün bu gündür gürültücü çocuk bir daha hiç gürültü yapmadı.